İlhan Berk etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
İlhan Berk etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

4 Aralık 2011 Pazar

YOLDAN GEÇEN BİRİ

Bir kırlangıç bir su birikintisi bir parça gök.
Bir şiirden düşmüş olmalı bunlar.

Böyle diyordu yoldan geçen biri.

                                    Delta ve Çocuk

YERYÜZÜ

-Ne yapıyorsun?
Yeryüzünün yaşına çalışıyorum.

                                Taşbaskısı

YAZIT,II

Bir ilk çağıydı göğünün dünyada
Ben geldim senin som akşamını açtım.

Beyaz, bir yerdeydik hani oluruz ya
Alınmış sularım flavtalarım defterlerim.

Otağı topladık en eski bir zamanda
Vaktin neresiydi prenslerim mağralarım?

Eskir korkunç ben şimdi geçiyorum ya
Kuşlarım askerlerim hiyerogliflerim.

                                                Otağ

YAZIT,I

İşte A, D, Z, saçın gecesi,
Geç evim, ey benim eski zaman ırmağım.

Bir yerdeyim, oranı iniyorum.
İşte açık aynasındasın bunluğumun.

Ben size ne dedim rüzgârın atları
Ki oraya çıkıyorum.

Gelin durun benim eksenime
Vardır ölümün büyük evleri çıkarsınız.

                                               Otağ

YAVAŞ YAVAŞ GEÇTİM KALABALIKLARIN ARASINDAN

Yavaş yavaş geçtim kalabalıkların arasından
bir deniz çarpması gibi çoğalta çoğalta geçen
geçtiği yeri
yavaş yavaş çıktım içimden. Dokundum
yavaş yavaş acıya, kuvarsa, şiire
yavaş yavaş tarttım suyu, anladım nedir ağırlık
kokular
coğrafya.
Eğildim sonra gövdeyi tanıdım ve düzenini
gördüm sessizliğin dümdüzlüğünü
gördüm yinelemedi gördüğüm hiçbir şey
böyle yavaş yavaş geçtim insandan insana
insanlaştırdım yavaş yavaş dışımı
böyle karıştım kalabalıklara
kalabalıklaştım böylece.

                                                               kül

ÜÇ SERVİ

Yol boyu üç servi,
Demek ki Levni geçmiş buralardan.

                                     Taşbaskısı

ÜÇ KEZ SENİ SEVİYORUM DİYE UYANDIM

Üç kez seni seviyorum diye uyandım
Tuttum sonra çiçeklerin suyunu değiştirdim
Bir bulut başını almış gidiyordu görüyordum.

Sabahın bir yerinden düşmüş gibiydi yüzün.

Sokağı balkonları yarım kalmış bir şiiri teptim
Sıkıldım yemekler yaptım kendime otlar kuruttum
-Taflanım! diyordu bir ses duyuyordum.

Cumhuriyetin ilk günleri gibiydi yüzün.

Kalktım sonra bir aşağı bir yukarı dolaştım
Şiirler okudum şiirlerdeki yaşa geldim
Karanfil sakız kokan soluğunu üstümde duydum.

Eskitiyorum eskitiyorum kalıyor ne kadar güzel olduğun.

                                                                 Deniz Eskisi

U

İstanbul'da kadınlar uzun boylu
U gibi güzel.

                               
                              Taşbaskısı

TÜRKİYE ŞARKISI

Senin üstündedir
Ne varsa yalnızlık, fakirlik namına
Sevmek, yaşamak aşkına
Devam eden ve edecek olan adına
Nasırlı elden sarı yüzden yana
Yani ne varsa yorgun, fakir halkım adına
Senin üstünedir.

Sen âhı ekenin biçenin
Sen âhı taş kıranın, şarkı söyleyenin
Trenler ki senden geçer
Başı açık yalnayak halkım senden geçer
Türkülerin en hazinleri senin üzerinedir
Anamın, kardeşimin, kavmimin göz yaşı senin üzerinedir
Halkım arabacısı, köylüsü, ırgatıyla senindir
Ben bütün şiirlerimle halkımın.

O ovalar ne öyle, birbiri arkasına akıp durur?
O yorgun o soluk o namuslu yüzler o erkek bakışlar
O gökyüzü, sarı, kırmızı, mavi say sayabildiğin kadar
Ya o şehirler, vefakâr Antep, zalim İstanbul, kanlı Zonguldak?
Köyler, bozkırlar, kasabalar?
İnsanlar ki çıkık elmacık kemikleri acayip elleri, ayaklarıyla
 durmuşlar veya yürüyorlar
Zile'de kör bir adam gelip geçen trenlere türkü söylüyor
Sıvas'dan bıçak satıcılarının sesleri geliyor
Pis, fakir o canım Kürt köyleri arkalarını dağlara dayayıp
 görünmez olmuşlar
Peşleri sıra tuz gölleri, nehirler gökyüzü kayıyor.

Sen bir kenara durmuş bakıyorsun
Dağlar senin önünde gelip durur
Yol senin serine görünür
Kötüsü sana vurur rüzgârın
Eğrisi sana yağar yağmurun
Ekmeğin karası sana düşer.
Sen şu koca Türkiye toprağı
Sen Yunus'un, Karacaoğlan'ın, Pir Sultan Abdal'ın vatanı
Sen kimsesizliğimizin, büyük yalnızlığımızın, alın terinin
memleketi
Gözümüzün içindeki sarılık
Avucumuzun içindeki yara
Sen her gün biraz daha bağlandığımız
Her gün bizi bağlayan hayata
Tuzu ekmeği şiirimizin
Sen çarık, potur, kuşak
Sen çavdar ekmeği, mısır ekmeği, buğday ekmeği
Dinlenmekten yorulmuş toprak, durgun sular, ihtiyar dağlar

Karakollar, hapishaneler, okullar
Yani yirmi milyonun kederi
Yani yirmi milyonun ümidi
Sen büyük kederimiz
Sen büyük ümidimiz
Düzülse sana düzülür destan
Yakılsa sana yakılır türkü
Ama şüphesiz en insancası işin
Devam etmektir yaşamaya.

                            Türkiye Şarkısı

TROYA'DA SİZ SÖZÜ GÜZELDİ ESKİDEN

Troya'da siz sözü güzeldi eskiden
Baktım öpüşündü duran baktım bungun.
Benim şimdi Hitit çağı benim yorgun
Benim ey gök çılgın uzaklığın hep ben.

Büyük sularıma sen o hep geç gelen
Beni çıktığınız gecelere tutun.
Beyaz, kağıtlarca gittiniz ya uzun
Güzelliğimde bir yarı geceler sen.

Ellerin bir daha sarı ovalarım.
Sesini dönmeyim bütün yalnızlığım
Bütün gök gök gök, o akşamlara kadar.

Güzel yalnızlığım işte dünya kadar.
Ne denizler gördüm hiç anmamışımdır
Bir sesim ben git git o binlerce yıldır.

                                           Çivi Yazısı

TEŞEKKÜR

Evet hep açık gidip gelen ağzın içindi;
Gökyüzünün o huysuz maviliği içindi;
Elma kokan bir Türkçeyle konuştuğun içindi;
Ölümün sefil, kötü belleği içindi;
Her gün Pazar kurulan o sokaklar içindi;
Saçında uykusu kaçmış çiçekler ıslattığın içindi;
Çocuklar okuldan dönüyormuş gibi sesin içindi;

İşte bütün ama bütün bunlar için sana teşekkür derim.



                                                                  Güzel Irmak

TARİH

Neler çekmiş halkım
Türküler şahit.

          Türkiye Şarkısı

SUNU

Ben bütün çizgilerde oldum bütün o çizgilerde
Her sefer böyle geldi vurdu yaşamama bir deniz
Aldı bir yaşamadan bir yaşamaya kodu nasıl
Al bir çocuk vardı o korkularda o gecelerde
Büyük ulu sular yudu beni çokum artık nasıl
Bir deniz size de gelir vurur elbet anlarsınız

                                                Galile Denizi

SU GÜNLERİ,III

Çakıltaşı

seni 
su 
sanıyor





avluya düşen gölge

SU GÜNLERİ,II

Ben

suymuşum
Thales
Söylüyor





avluya düşen gölge

SU GÜNLERİ,I

Su

seni soruyor
senin
ayağına geldi






avluya düşen gölge

SON YERİNE

Zulmün her türlüsü
Kötü kardeşler
Hiçbiri
İnsana göre değil
Ağaç dikmek sabahları uyanmak iyi
İyi hayvanlara bakmak çiçekleri sulamak
Rahatsalar uyuyan insanların soluğunu dinlemek iyi
İyi hürlüğü düşünmek
Yaşamak onun için
Bütün gün çalışmak onun için iyi
Bütün çocukların uyuyuşu uyanışı iyi
Zulmün her türlüsü kötü.

                                               Köroğlu

SİZ NE GÜZELDİNİZ BENİMLE BİLEMEZSİNİZ

Siz ne güzeldiniz benimle bilemezsiniz
A harfinden bir çarşı güneşi yüzünüzde
Hèlene uyruklu bir rüzgârdınız her şiirde
Benimdi, Ronsard'ın bir ülkesiydi yeriniz.

Şimdi kim bilir İstanbul'sunuz değilsiniz
Bir f'diniz Önasya'larda o şey evlerde
Şimdi nasıl bir yalnızlık eser yüzünüzde
Uzun sular olur duymak gibi bir şeydiniz.

Şimdi h, şimdi M sesi ilk nasıl karanlık
İpek gibiydiniz iyisi mi anlatmamalı
Ben yokum ya yoksunuz bakın nasıl artık.

Şimdi bakın nasıl bir yalnızlık vuran benden
Şimdi şiirlerde benim yazdığım sıkıntı
Bayılırsınız bir rüzgâr oynatsam ülkemden.

                                                      Çivi Yazısı

SAINT-ANTOINE'IN GÜVERCİNLERİ

I.Eleni'nin Elleri

Bir gün Eleni'nin elleri geliyor
Her şey değişiyor.
İlk İstanbul şiirden çıkıp yerini alıyor
Bir çocuk ilk gülüyor
Bir ağaç çiçek açıyor.

Eleni'den önce
Daha ben çocuktum daha tütüne daha kahveye alışmamıştım
Sabahları, akşamları bilmiyordum daha
Bir gün bakıyorum akşam ellerimde gözlerimde
Bir gün sabah her yanım.

Eleni geliyor
Dünyaya bakıyorum
Dünya sanıldığı kadar küçük değil o gün anlıyorum
Sanıldığı kadar üzgün değiliz dünyada
O gün bütün şiirleri yakmalı yeniden yazmalı diyorum
Brise Marine'i yeniden
Yeniden Annabel Lee'yi.
Eleni ile anlıyoruz
Bu gökyüzü niçin kalkıp gelmiş
Deniz niçin başını alıp gitmiş onunla anlıyoruz.

Bir gün Eleni'nin elleri geliyor
Bir sokaktan ilk defa deniz görünüyor.

Ruhum,
İlhan Berk köprüden geçiyor duyuyor musun?
Bir serçe yavaş yavaş uçuyor
Bir balık başını suyun yüzüne çıkarmış bakıyor
Düştü düşecek dalından bir yaprak.

Lambodis raftan bir şişe aldı açtı
Bir bulut durdu pencerede
Lambodis işine devam etti
Ellerini sildi, hıyar, domates doğradı
Sonra oturup gençliğini düşündü.

Bir evdeydi
Eleni on sekizinde, İlyadis yirmi üç
Eleni'nin şarkıları vardı
İnsan akıl erdiremezdi
 İstanbul'un her tarafı kahve
 Kapalı kahve açık kahve
Şarkılar ne kadar güzel olursa olsun
Eleni'yi anlamazdı.

O günler Lambodis'in ağzında bir cigara bir aşağı bir yukarı 
İstanbul'da
Eleni'nin en güzel yerleri elleri sarımsak kokan ağzı
Daha Lambodis meyhaneci değil
Daha Lambodis hiçbir şey değil
O günler her Pazar Saint-Antoine'a gidiyorlar
Eleni'nin göğsü soyulmuş badem
Güvercin gibi elleri
Daha o zamandan Lambodis'in düşmanı çok
Bütün İstanbul Eleni'nin arkasında.

Evet
Lambodis'in gençliği bir yaprak düştü düşecek
Pencereye oturmuş gelip geçenlere bakıyor
Sen de bak diyor bana
Bak insanlar geçiyor
Ben sıkıldım mı insanlara bakarım
Hiçbir şeyim kalmaz
Hiçbir şeyimiz kalmıyor.

Her iş bunun gibi ruhum
Bir kadın bir adam aynı şeyi yapıyor
Ben birazdan kalkıp Sirkeci'ye gideceğim
Sevgilim trene binip gidecek
Bir  zaman hiç güneş doğmayacak sabah olmayacak, bir zaman
 dünyada değilmişiz gibi korkacağız.
Bunlar hep olacak ruhum
Bir gün bakacağız İstanbul güzel
Ondan sonra her gün İstanbul güzel.
Eskiden çok eskiden bu dünya daha bir güzelmiş mesela
Bu bulutlar bu gökyüzü uzanınca dokunacağımız bir yerdeymiş
Şimdi şiirdeymiş bunlar
Her şey bu hesap ruhum.

Bu dünya güzel
Gülhane ağaçlık.

                                                                        Galile Denizi

RÜZGÂR

Bir rüzgâr ilk başında belli
Gökyüzünü çocukları büyütmüş
Denizle kuşlarla evlerle var
Dünyaya aşk diye hürlük diye
En yavuz gerçek tohumlar ekmiş
Bir rüzgâr yosunlar kadar eski

O rüzgâr nerde olursak olalım
Ana eli gibi her zaman yanımızda
Bir anda dolaşan yeryüzünü
Tüm silip süpüren kötülüğü
Aşkı kardeşliği asıl kılan
Her gün bu gökyüzü genişliğinde

Bir rüzgâr dünyalar kadar eski
Anaların çocukların gözlerinde
Toprağa suya öyküsü işlemiş
Dolaşmış nice insan yüreğini
Köroğlu'nda asıl yerini bulmuş.

                                    Köroğlu